24 Haziran 2024

MHP’nin üstlendiği ‘devlet’ sözcülüğü; ‘normalleşme’nin konu, süre, sonuç netliği gerekliliği

MHP ve Cumhur İttifakı varken ‘normalleşme’ diye tarif edilen şey, MHP liderinin dediği gibi sadece ‘üslupta olur usul de olmaz’

Uzun bir tatil bitti. Polemiklerle, ‘ego yarışları’yla, futbol tartışmalarıyla geçen günler. Oysa ana gündem; faturanın ağırlıkla ücretliler-emeklilere çıkarıldığı, bu iktidarın yarattığı ekonomideki nefes alınamaz hal, her geçen gün daha büyük bir kitlenin karşılaştığı hukuksuzluklar, AYM ve AİHM kararlarına rağmen hapistekiler, geleceğe dair başta gençler yaşanan büyük ümitsizlik, siyasi bağlantıları ortaya çıkmasın diye üstü örtülmeye çalışılan cinayet, hedef gösterilen gazeteciler…Öte yandan dünyada büyüyen belirsizlikler; Avrupa’da aşırı sağın yükselişinden, ABD’de adım adım gelen Trump’a, Putin’in Kuzey Kore ve Vietnam ziyaretlerine…

Tutarlı, ümit veren yeni siyasi bir yol haritası arıyor kitleler. Özellikle ekmek, adalet, özgürlük isteyenlere alan açan, onlarla omuz omuza demokratik mücadele veren, sözcülüğünü üstlenen. Şu an 31 Mart seçimlerinin sonuçlarına da bakarak bu beklenti en çok CHP’den.

CHP’de toplumun uzun süredir dikkatle izlediği iki isim var. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş. Aynı partide siyaset yapan ama hayata bakış-iş yapış, toplumla kurulan ilişki, güncel siyasetle ilgili aktif katılım noktalarında birbirinden ayrışan. Biri iletişimi daha çok önemsiyor, diğeri sadece işiyle konuşmaya çalışıyor, birinin belediyecilik dışında ne dediğini daha çok biliyor, duyuyoruz; diğeri çok fazla konuşmuyor. Ama anketler-kamuoyu ilgisi bu iki ismin halkın takdirini kazandığını gösteriyor. Sekiz ay önce genel başkan seçilen Özgür Özel de beklenenin aksine dikkatleri üzerine çeken bir performans sergiledi. Özellikle son süreçte ‘normalleşme’ olarak kelimelendirdiği durum. Ana fikri ‘siyasi partilerin, iktidar ile muhalefetin’ birbiriyle konuşabiliyor olması. Liderler arası konuşmalar başladı ama Özel’in de dile getirdiği gibi atılan adım yok. Ne adımı bekleniyordu? Başta AYM ve AİHM kararlarına uyulmasıyla birlikte muhalifleri hedef alan davalarda ‘adalet’. Kayyım politikasından vazgeçilmesi. CHP’nin bu süreçle iktidara meşruiyet ve zaman kazandırdığı en yoğun eleştiri. Öte yandan CHP’nin bu yolla iktidara oy vermiş, kutuplaşmadan bıkmış, ekonomi ve hukuktaki çöküşten etkilenmiş kitlelerin dikkatini çektiğini, bunun başarılı bir politika olduğunu söyleyenler de var.

Devlet Bahçeli-Özgür Özel

Ancak CHP açısından konunun giderek zorlaşacağı bir sürece doğru gittiği de düşünülebilir. Biraz açalım:

-Önce ekonomi. Türkiye’de milyonlarca çalışan asgari ücret ve çevresinde maaş alıyor. 17 bin 2 lira ile 25 bin lira arasında bir skaladan bahsediyorum. Emeğin milli gelirden aldığı pay son altı yılda yüzde 8 azaldı. Şu an ağır bir toplumsal bunalım, ‘emekçiler adına bölüşüm şoku’ yaşanıyor. (Tanım: Korkut Boratav/Birgün Gazetesi söyleşisi). Asgari ücretli yıl sonuna kadar zam almadan yaşamaya çalışacak. Bu mümkün mü? Asgari ücrete zam yapmıyorum diyen iktidarla normalleşme görüşmeleri sürebilir mi?

-Türkiye’de yaklaşık 16 milyon emekli var. Yani her beş kişiden biri emekli. 10 bin TL civarında maaş alan da var aldığı maaş ile ay ortasını bulamadığı için çalışmak zorunda olan milyonlar da. En düşük maaş alan emeklinin eline geçen minimum asgari ücret kadar olmadan emekli yıl sonuna kadar dayanabilir mi? Emekli sıksın dişini diyen iktidarla normalleşme görüşmeleri sürebilir mi?

-Buğdaydan çaya çiftçiye verilen taban fiyat mazotun-gübrenin yani maliyetlerin altında kalmışken iktidarla normalleşme görüşmeleri yapılabilir mi?   

-Geniş tanımlı işsizlik sayıları ne okulda ne istihdamda gençler alarm verirken normalleşme görüşmeleri sürebilir mi?

-AYM ve AİHM kararlarına uyulmazken,

-Sinan Ateş cinayetinin bağlantıları adeta yok edilmeye çalışılırken,

-Kayyım atanmaya yeniden başlanmış,

-Kobani davalarında siyasetçilere ceza yağmışken,

-Gazeteciler ayan beyan tehdit ediliyorken,

Normalleşme görüşmeleri sürebilir mi?

Bir süredir şu söyleniyor: Görüşüyoruz ancak alanda mücadele de ediyoruz. Doğru. Emekli mitingi, çay, buğday mitingi. Başta Gezi-Kobani siyasi davaların gündemde tutulması. Şu an herkes dikkat kesilmiş izliyor. Ancak bir süre sonra ‘görüştünüz de ne oldu, sonuç alamadınız’ eleştirileri başlayabilir. Şu ana kadar CHP bu adımdan büyük bir kayıp içinde gözükmüyor. Ancak sonuç alınamadıkça halkın tavrı değişebilir. O yüzden CHP yönetimi normalleşmenin çerçevesini iyi çizmeli-anlatmalı. Siyasi liderlerin görüşmesi, dilin yumuşaması dışında; madde madde normalleşmeden kastedilen konular neler? Bunlarla ilgili ne kadar bir sürede, nasıl bir sonuç bekleniyor? Ne zamana kadar beklenecek? Sonuç alınmazsa muhalefet nasıl bir yol haritası izleyecek? Daha da önemlisi CHP’nin topluma önerdiği proje ne? Ana hatları nasıl? Mevcut ekonomi programı yerine nefes aldıracak projesi nedir? Hukukta ve cumhurbaşkanlığı sisteminde nasıl bir değişim planlanıyor? CHP’nin Kürt sorunu için çözüm önerisi-projesi nedir?

Bitirirken…

MHP çok uzun süredir iktidarın kırmızı çizgilerini belirleyen parti. Bürokraside ve Saray’da ittifak yaptıkları isimler-gruplar var. Devlet Bahçeli tavrını ‘bu sistem değişmeyecek, baskıcı-güvenlikçi otoriter sistem sürecek’ diye ortaya koyuyor. Bahçeli yazılı ya da grup toplantılarındaki açıklamalarıyla ‘devlet içindeki bir grubun’ sözcülüğünü yapıyor. AKP içinde sayıları değişse de yeni bir arayış için yola çıkanlar, Erdoğan’ı farklı bir durum için iknaya çalışanlar her seferinde ‘Cumhur İttifakı’na sahip çıkanların gücüyle geri dönüyor. MHP ve Cumhur İttifakı varken ‘normalleşme’ diye tarif edilen şey, MHP liderinin dediği gibi sadece ‘üslupta olur usul de olmaz’. 1 Temmuz’daki Sinan Ateş davası, asgari ücrete zam olup olmayacağı, emeklinin durumu, kayyım, siyasi davalar, Kürt sorunu… Her biri başlı başına zor-zorlu konular. Bugün Mehmet Şimşek ile yapılacak ortak toplantı sonrası yapılacak açıklama. Bakalım CHP nasıl bir fark ortaya koyacak?

Not: Bir süredir meslektaşlarım Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Timur Soykan yaptıkları haberler nedeniyle MHP’ye yakın olduğunu söyleyen kimi medya organları ya da gruplar tarafından hedefe konuyor. Bu memlekette gazeteciler; dövüldüler, iftiraya uğradılar, hapse atıldılar, işsizliğe mahkûm edildiler, hatta öldürüldüler. Ancak birinin özgürlüğünü, hayatını kaybettiği yerden bayrağı bir diğeri aldı ve halk adına sormaya-sorgulamaya devam etti. Meslektaşlarımla dayanışıyorum.

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Devlet Bahçeli 2024’ün en kritik ‘oyun değiştirici, kurucu’ ismi oldu

2024’ün ilk üç ayını başarılı geçirip birinci parti olan ana muhalefet; son üç ayda iktidara, Bahçeli’ye, Erdoğan’a kaptırdığı söz, gündem belirleme gücünü yeniden ele alabilecek mi?

Kalabalık bir yalnızlığın içinde, toplumsallığın çöküşü

Türkiye’nin durumunu dünyanın genelindeki ‘beyin çürümesini de kapsayan’ kalabalık içindeki yalnızlık olarak düşünebiliriz. Bu durumdan çıkışın yolu ortak değerler, acılar, mutlukları elbette demokrasi ve hukukun içinde yeniden anlamlandırmadan geçiyor

Dışarıdaki ‘özgüven’ içeriye ‘baskı’ olarak yansıyor, 2025 özgürlükler konusunda çok zor yıl olacak

Suriye’de oluşan yeni rejimin riskleri, oluşabilecek sıkıntıların faturasının Türkiye’ye yazılması ihtimâli olsa da şu an itibarıyla Erdoğan, Fidan ve Kalın dünyadaki pek çok ülkenin de Suriye’deki gelişmeler konusunda referans aldığı-ciddiye aldığı en önemli üç isim

"
"